Uluslararası Ehl-i Beyt (a.s) Haber Ajansı – ABNA: İsrail Ulusal Güvenlik Enstitüsü tarafından yapılan araştırma, Filistin içinde oldukça karmaşık bir işbirliği ağına ışık tutuyor. Araştırmaya göre, Yaser Abu Shabab liderliğinde 100 ila 150 kişi arasında değişen, eski Filistin güvenlik ve istihbarat görevlilerinden oluşan bir milis grubu faaliyet gösteriyor. Bu grubun en önemli görevlerinden biri, Hamas’ın insani yardımlarını engellemek ve bölgedeki yolsuzlukları önlemek olarak belirtiliyor.
Milis, özellikle Rafah bölgesinde İsrail ordusunun tam kontrolü altında aktif. İsrail ordusunun uyguladığı askeri operasyonlar nedeniyle bölgedeki büyük yıkıma rağmen Abu Shabab ve grubunun birkaç bina üzerinden faaliyetlerini sürdürdüğü ifade ediliyor. Abu Shabab ise yaptığı açıklamalarda, ordudan doğrudan destek almadığını ve grubunun tamamen yerel vatandaşlardan gönüllü olarak oluştuğunu savunuyor.
Son aylarda yayımlanan haberler, Filistin Yönetimi’nin güvenlik birimleri içindeki bazı üst düzey yetkililerin de Abu Shabab ve milis grubuyla doğrudan işbirliği içinde olduğunu gösteriyor. Özellikle Mahmud Abbas’ın danışmanı Mahmud al-Habbash’ın, Abu Shabab ile iletişim kanallarını yöneten isim olduğu belirtiliyor. Bu durum, Filistin Yönetimi’nin bazı unsurlarının Hamas’a karşı yürütülen operasyonlarda İsrail ile örtülü işbirliği içinde olduğunu ortaya koyuyor.
İsrail istihbaratında üst düzey bir isim olan Baha Abu al-Osha, milisin örgütlenmesini tasarlarken, Güney Bölgesi’nde milisin operasyonel liderliği Fayez Abu Hanoud’a verilmiş durumda. Bu yapı, geçmişte Batı Şeria’da kurulmaya çalışılan ancak başarısız olan benzer İsrail destekli grupların Gazze’deki versiyonu olarak değerlendiriliyor.
Filistinli aktivistler ve direniş güçleri ise, Abu Shabab ve benzeri milisleri, direnişe ve halkın haklarına ihanet eden “işbirlikçi” olarak nitelendiriyor. Filistin Yönetimi’nin güvenlik ve askeri kanadının, direnişçileri yakalayıp ya İsrail’e teslim ettiği ya da öldürdüğü sık sık vurgulanıyor. Geçen yıl “Ulusal Koruma” adı verilen askeri operasyonla Cenin Kampı’nda yüzlerce kişinin gözaltına alınması, bu işbirliği ağının sonuçlarından biri olarak gösteriliyor.
Birleşmiş Milletler ise Abu Shabab ve milis grubunu, Gazze’deki insani yardım konvoylarının sistematik yağmalanmasında baş aktör olarak tanımlıyor. BM’ye göre, bu milis grubu yardımları korumak yerine onları kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyor ve yolsuzluk yapıyor.
Bu gelişmeler, İsrail’in Gazze’de Hamas’ı askeri ve idari olarak zayıflatma planlarının bir parçası olarak değerlendiriliyor. İsrail Savunma Bakanı’nın “insani şehir” projesi de bu stratejinin tamamlayıcısı olarak görülüyor. İsrail Ulusal Güvenlik Enstitüsü, Abu Shabab deneyiminin Hamas’ın yerel kontrolünü kırmak için bir model oluşturabileceğini belirtiyor ve bu tür pragmatik işbirliklerinin Gazze’deki güçlü aile ve kabilelerin etkisini azaltabileceğini savunuyor.
Ancak Filistinli direniş grupları bu girişimleri şiddetle kınayarak, Abu Shabab ve işbirlikçilerini vatan hainliği ile suçluyor. Direniş, işbirlikçilerle çalışanların kanının hesabının sorulacağını ilan ediyor.
İsrail’in Gazze ve Filistin içindeki içerden destekçilerini kullanarak Hamas’a karşı yürüttüğü bu strateji, kısa vadede bazı askeri avantajlar sağlayabilir. Ancak uzun vadede, Filistin toplumunda derin bölünmelere ve güven krizine yol açabilir. İşbirlikçi milislerin varlığı, direniş ruhunu zayıflatırken, Filistin Yönetimi’nin meşruiyetini de sorgulatıyor.
Bu durum, sadece askeri bir mesele değil; aynı zamanda siyasi ve toplumsal bir kriz yaratıyor. İç çatışmalar ve güvensizlik, Filistin halkının ortak mücadelesini zorlaştırabilir ve dış müdahalelerin etkisini artırabilir. Bölgesel ve uluslararası aktörlerin, Filistin halkının haklarını koruyacak adımlar atması kritik önemde.
Sonuç olarak, İsrail’in bu tür stratejileri askeri başarılar getirse de, kalıcı barış ve istikrar için olumsuz sonuçlar doğurabilir. İçerden işbirliği ağlarının ortaya çıkması, bölgedeki siyasi karmaşayı derinleştirirken, halk arasındaki kutuplaşmayı artırabilir
yorumunuz